Aristoculuk felsefe tarihinde "Peripatosçu-luk (Peripatetizm)", İslâm düşüncesinde ise "MeşşaHik adıyla tanınır. Rivayete göre, Aristoteles felsefe derslerini öğrencileriyle birlikte yürürken anlattığından Aristoteles felsefesi ilk çağdan itibaren "yürüyenler" (Peripatosçu-luk) olarak bilindi ve Aristoculuğun da genel bir adı halini aldı. Aristoteles hocası Pla-ton'un felsefesini ve bazı temel kavramlarını almakla birlikte, ona karşı bir felsefi akım oluşturdu. Platon'un kavram idealizmini reddederek, asıl gerçeğin fertler olduğunu, madde dünyasındaki tek tek nesnelerin gerçek olduklarını ileri sürdü. İdealar (yani kavramlar) bu maddi nesnelerin cins isimleridir. Ayrıca Aristoteles felsefesi bütün bilim alanında düşünceler ileri sürmüştür. Mantık bilimini ilk defa sistemli bir şekle sokma yanında fizik, metafizik, psikoloji, biyoloji, astronomi vb. gİ-bî bir çok alanda eserler vermiştir. Aristoteles'in bu çok yönlü, adeta "ansiklopedist" nitelikli felsefi kendinden sonra bir çok taraftar bulacak, Yunan-Roma felsefelerini etkilemesinden başka, Ortaçağ Hıristiyan Skolastisiz-minde özellikle iman ile aklın, din ile felsefenin uzlaştırılmasmda temel ölçü kabul edilecek, hatta Skolastikte kutsal bir kaynak konumu kazanacaktır. Albertus Mağnus, Thomas d'Aquİne gibi Hıristiyan filozofların felsefelerinin adeta İncil ile birlikte dogması olacaktır.
Aristoculuk içinde Peripatos öğretisini başka felsefe akımlarıyla uzlaştırmak isteyen Aristocular da çıkmıştır. M.S.l. yüzyılda bir Peri-patosçu tarafından yazıldığı sanılan Peri Kos-mon (Evıvn Üzerine) adlı eserde, Aristoteles'in teiznıiyle Stoa'nın panteizminin birbirine yaklaştırılmak istendiği görülür. Fakat bunun yanında Aristoteles felsefesinin saf bici mine dönmek isteyenler de çıkacaktır ki, bunların başında Aristoteles'in eserlerini bir araya toplamış ve Peripatos okulunun başkanı olan (78-47 yılları arasında) Rodoslu Andronikos bulunmaktadır. Andronikos ile birlikte Aristoteles felsefesi sistematik olarak yayılacak, yorumlanacak ve savunulacaktır. Aynı anlayışı M.S.200 yıllan dolayında Aphodiaslı Alexand-ros temsil edecektir.
Aristoculuk Skolastik felsefenin çöküşü içinde ve Rönesans'ın başlangıcında tekrar yaygınlık kazanır. Rönesans ile başlayan yeni bir hayat anlayışı, kaynak olarak ilk çağa yöneldiğinde Platon'un yanı sıra Aristoteles'i ve öteki bir çok felsefi akımı da önünde bulur. Rönesans dönemi düşünürleri Aristoteles felsefesini incelemeye başlarken, buna kendi ölçüleri dahilinde, yani hümanist bir anlayışla yaklaşırlar. Bu anlayış, İlk Çağ felsefi metinlerini orijinal şekilleriyle ortaya koyup kavramak ister. Dolayısıyla Skolastiğin Aristocu yorum ve açıklamalarını ayıklamayı kendisine görev bilir. Çünkü Hıristiyan Skolastikleri, hatta bir çok Rönesans bilgin ve düşünürleri Aristoculuğu müslüman bilgin ve düşünürlerin ortaya koydukları Aristoteles yorumları ve çevirilerinden tanımışlardı.
Rönesans'ta Aristoteles felsefesiyle uğraşan hümanistlerin başında Theodorus Gaza (Ölm. 1478) isimli Bizanslı bir bilgin bulunmaktadır. Gaza, İtalya'da Aristoteles ile Öğrencisi The-ophrastos'un tabiat konusundaki eserlerini hümanist bir anlayışla yeniden çevirerek bir araştırmacı topluluğu oluşturdu. Bunların arasında, Almanya'dakİ hümanist çalışmalar üzerinde etkisi olacak Rudolf Agricola, Paris (Sor-bonne) üniversitesinin büyük hümanisti Jaqu-es Le Fevre (Jacobus Faber) de bulunuyordu.
Rönesans dönemi Aristocuları olan hümanistlerin yanında İbn Rüşdçüler (Averroeist-ler, Latin İbn Rüşlçülüğü) ve Alexandristler şeklinde açıklama ve yorum bakımından birbirinden farklı iki akım daha ortaya çıktı. İbn Rüşdçüler, İbn Rüşd'ün Aristoteles yorum ve açıklamalarım (mesela Brabant'lı Sİger, Albertus Magnus gibi) esas alırlarken, Alexand-ristler, Antik Çağın son dönem Aristotelcsçisi olan Aphrodİos'lı Alexandros'a bağlı kalıyorlardı. Aristoculuğun bu üç akımı kendi içlerinde de farklılık göstermekle birlikte, temelde birbirleriyle sürekli çatışma halindeydiler. Aristoculuğun Rönesans dönemindeki merkezi Padya ünivcrsilesiydi ve XIV. yüzyıldan bc-rİ bu hüviyetini koruyordu. Bu dönem Aristoculuğun büyük temsilcisi Pİetro Pomponazzi (Pctrus Pomponatius) (1462-1524) olmuştur. Padua, Ferrara, Bologna Üniversitelerinde dersler vermiş olan Pomponazzi, bu dönemde şiddetle tartışılan ruhun ölümsüzlüğü konusunda naturalist materyalist bir görüşü savunur; aklın bulduğu gerçekler ile dinin öğrettiği dogmalar ayrı ayrı doğrulardır. Yani birine göre doğru olabilen, ötekine göre yanlış olabilir anlayışında olan "çifte gerçeklik" öğretisine sığınırsa da, yine de Kilisenin afarozundan kurtulamaz.. Kısacası, Rönesans Aristoculuğu, hangi şekilde olursa olsun temelde Skolastiğin sahip çıkıp yorumladığı Aristotelcs'den farklı bir Aristoteles felsefesini ortaya koyarak savunma amacı taşır.
Aristoteles'in eserleri Abbasiler döneminde başlayan felsefe hareketleri sırasında Arapça'ya da çevrilmiş ve el-Kindi, Farabi, İbn Sina gibi müslüman filozofların açıklama ve yorumlarını da kazanarak Batıya aktarılmış, böylece Aristoteles'in tüm metafiziği Plolinos, StAugustinus ve Froclus'un Platonculuk'un-dan etkilenmiş olan Hıristiyan kültür çevresine girmiş ve önemli tartışmalara neden olmuştur. Ortaya çıkan çeşitli tartışmalar 1277 yılında papalığın bir "günah listesi" yayınlayarak bu dönemin hatalarını mahkum etmesine yol açtı. Yalnız diğer Yunan filozoflarının olduğu gibi, Aristoteles'in eserlerinin de İslam dünyasına Yunanistan kanalıyla değil, İskenderiye kanalıyla girdiği ve orada belli oranda mistik öğelerle donandıktan sonra İslâm dünyasına aktarıldığı gözden uzak tutulmamalıdır. İslâm dünyasında Platon'un "Eflâtun-ı İlâhi", Aristoteles'in de "Muallİm-i Evvel" şeklinde nitelendirilip benimsenmeleri, onların bir dereceye kadar bu doğulu karaktere bürünmclcri dolayısıyla olmuştur.
Peripatosçuluğun karşılığı olarak Meşşailcr adım alan İslam filozoflarını sadece Aristoteles felsefesinin aktarıcıları şeklinde görmek mümkün değildir. Gerçekten bu filozoflar Aristoteles yanında Platon ve Plotinus'un da belli oranda etkilerini taşırlar. Fakat Plolinus etkisinin Mcşşaİ filozoflar tarafından yeterince anlaşılamadığı görülmektedir. Çünkü Ploti-nus\m Enneades (Ennea(Ilar)'mm bazı bölümlerinin (IV-V-VI. bölümler) Arapçaya "Kilob cl-Rııbûbiyye ti-Aıislâtâlis (Aristoteles'in Tlıeo-logia Kitabı) adıyla çevrilmesi bu yanlışa meydan vermiştir. Halta bazı araştırıcılar, yürüyerek ders anlatanın Aristoteles değil, Platon olduğunu, dolayısıyla Pcripatcsçuluk'un Aristoteles'e değil Platon'a bağlanması gerektiğini ileri sürerler. Sonuç olarak İslâm'daki Mcşşaİ-lik doğrudan Aristoteles'e değil, onunla birlikte Platon ve Plotinus felsefelerine de bağlanabilir ki, bu da seçmeci (eklektik) bir nitelik taşıdığını gösterir. Başlıca meşşai filozoflar arasında cl-Kindi, Serahsî, Fârâbi, İbn Miske-veyh, İbn Sina, İbn Bacce, İbn Rüşd ve Nasi-reddin Tusî sayılabilir.
Aristoteles'in Rönesans'ta tanınması ve kabul görmesi yanında şiddetli eleştirilere maruz kaldığı da söylenmelidir. Daha Skolastiğin yıkılışı sırasında Fransisken tarikatı mensubu Roger Bacon Aristoteles'i, mantığı, bilim, kozmoloji vb. gibi yönlerden eleştirecek ve "Avrupa kültürünü iki bin yıl geri bıraktığını öne sürecektir. Yine Rönesans biliminde, Özellikle fizik, mekanik, astronomi alanlarında Aristoteles'in görüşlerinin hiçbir deneysel gerçekliğe dayanmadığı ve doğru olmadığı ileri sürülüp eleştirilecek ve reddedilecektir.
Aynı şekilde Aristoteles'in siyasi düşüncesi ve toplum felsefesi, özellikte Politika adlı eseri (ki kilise onun kozmoloji görüşünü feodali-te'nin siyasî ve sosyal yapısına kutsallık izafe etmede temci almıştır) Machiavcllî'dcn itibaren başlayan modern siyasal düşünceyle birlikte etkisini yitirecektir.
Modern bilimsel dünya görüşünün doğusuyla beraber pek çok yönden saldırıya uğrayan Aristoteles, yeni araştırma alanları açmış, metodoloji ve bilimsel terminolojiye katkıda bulunmuş, kendinden önceki görüşleri eleştirmiş ve felsefi sorunlara çözümler Önermiş bir filozoftur. Bütün bunlar onu pek çok araştırma alanının ilk kurucusu kılmış ve zamanında hem metafizik konularda, hem de onun bir alt basamağı kabul ettiği fizik konularında gelİştirdiğİ afet (oı-ganon) İle geniş bir scniez oluşturmuştur. Kendisinden sonra gelenler bu geniş sentezi ele alıp işlemeye çalışmış, giderek onun görüşlerini dogmalartırmışlardır.
Mesela, 1054 yılında meydana gelen bir sü-pernova oluşumu, Çin'de ve muhtemelen dünyanın başka yerlerinde gözlemlenirken, görülmemesi mümkün olmayan Avrupa'da ve o sıralarda bilimsel faaliyetin doruğunda bulunan İslam dünyasında, Aristoteles'in "gök cisimle-, ri hareket eımez" ilkesinin bir dogma olarak benimsenmesinden Ötürü, kayda değer bir olay olarak bulunmamıştır. Üç ya da dört ay sürdüğü tahmin edilen bu oluşum, Avrupa'da (o sırada Aristocu paradigma içinde bulunuyordu) bir tek kronikte bile zikrcdilmemişti. Oysa farklı bir paradigmadan kainatı algılayan Çinlilere bu olay son derece ilgi çekici gelmişti.
(SBA)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.