atomların kendi mahiyetlerinde değişme olmamasına rağmen, sürekli hareketleri sözko-nusudur. Hareket ancak "boş mekan"da gerçekleşir. Ancak "boş mekan" bir varlık değildir; sadece "hiç", yani yokluktur. Atom ile "boş mekan", yani "hiç" arasında kesin bir karşıtlık vardır, ama atomların hareketi için "boş mekan" gereklidir. İşte atomlar bu boş mekan içindeki hareketlerinden dolayı düşünmenin konusu olabilmektedirler. Buna bağlı olarak da düşünmenin konusu ancak nesne, daha doğrusu madde olabilir. Maddenin dayandığı temel öz ise atomdur. Böylece Demokrİtos, Epikuros ve Lucretius'ta atom, boş mekan kavramından ayrılamaz; çünkü hareketleri için bu zorunludur. Ağırlık, şekil, miktar özellikleri hareketlerinin zorunlu nedeni olma ya-nmda, bunlardaki farklar nesnelerin de farklılığına kaynaklık ederler.
Leukippos tarafından ortaya atılıp Dcmokri-tos tarafından gerçek anlamda bir akım haline getirilen atom teorisi Epikuros'ta maddeci bir yaşama felsefesine dönüştürüldü. Lucreti-us'un De Rcrum Natura (Evrenin Yapısı) adlı eseriyle sonraki yüzyıllara aktarıldı. Ortaçağ Skolastiğinde adeta unutulan Dcmokritos'un atom teorisi, sınırlı bir şekilde İslam düşünürleri, bazı Mutezile kclamcıları tarafından üzerinde durulduysa da, köklü bir etki doğurmadı.Atom teorisi Röncsans-sonrası Batı düşüncesinde yeniden keşfedildi; Bruno, Bacon, Gassendi, Descarles gibi düşünürler tarafından yeniden incelenmeye başlandı. XVII. yüzyılda Galilei, Newton, Böyle ve Huygcns gibi bilimadamları atom teorisini savundular. İngiliz kimya ve fizik bilgini John Dalton nesnelerin atomlardan oluştuğunu, her basit nesnenin değişmez bir ağırlığının bulunduğunu, bunların birbirleriyle uyuşması halinde kimyasal bileşimlerin meydana geldiğini ve bütün kimyasal bileşimlerin böyle olduğunu ileri sürdü, öte yandan İtalyan kimyacı Amcdco Avo-gadro'nun gazların molekül yapısıyla ilgili varsayımı, Rus kimyacı Dimitri McndcIyev'İn ilk periyodik tabloyu düzenleme çalışması, başka bilim adamlarının ışığın dalga teorisini ispatla-
maları, atom teorisinin günümüze kadar düşünce alanındaki olduğu kadar, bilim alanındaki önemini gösterir. Atomların tek tek sayı-labilirvetartılabilîr nitelikleri, araştırmalar sonucu ortaya konulan elektron ve radyoaktif özellikler ile kesinleşti. Dolayısıyla XX. yüzyıla gelindiğinde maddenin atomlardan oluştuğu bilimsel araştırmalar İle kesinlik kazanmış oluyordu. Ne var ki XX. yüzyılın İlk çeyreğinden itibaren başlayan ve hala devam eden atom üzerindeki çalışmalar, özellikle izafiyet ve kuantum teorileri atom teorisini de daha güncel hale getirdi. Bugün atom dediğimiz varlıklar, sadece tabiatın mikroskobik düzeyinde 'en küçük birimlcr'den birisidir, moleküller kimyasal işlemlerde devreye giren yapısal birimlerdir; oysa atomlar element parçacıkların temel birimleri temsil ettiği karmaşık bir yapıya sahiptirler. Bugün atom konusu en son Russel'İn mantıksal atomculuk görüşünden sonra felsefe alanından fiziğin alanına kaymış görünüyor.
İsmail KILLIOĞLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.