27 Aralık 2009 Pazar

Dinleri tanıyalım

DİNLERİ TANIYALIM
1- Din Evrensel Bir Gerçekliktir:
Din: Akıl sahibi insanları, kendi irade ve arzularıyla dünya ve ahirette mutluluğa yönelten ilâhî kurallar bütünüdür.
İnsan topluluklarının bulunduğu bütün zamanlarda ve yerlerde din var olmuştur. Herhangi bir dine mensup olmayan bir toplum bulmak mümkün değildir.
Genelde dinlerin üç ortak yönü vardır: 1. İnançla ilgili konular 2. İbadet ve ayinler 3. Ahlâkla ilgili öğütler
Peygamberimiz din duygusunun insanın doğasında bulunduğunu şöyle ifade etmiştir: "Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar..." (Müslim, Kader, 25)
Allah da bu konuda şöyle demektedir: "O hâlde sen yüzünü ve özünü içten Allah'ın birliğine inanmış olarak dine yönelt. Yani Allah'ın insanları yaratmasında esas aldığı fıtrata uygun hareket et..." (30/Rum sure­si, 30) (*Fıtrat: Yaratılış, tabiat, mizaç, huy anlamlarına gelmektedir.)
İnsan, dinin etkisiyle yaşamını anlamlandırmakta ve şekillendirmektedir. İnsandaki din duygusunun yansımalarını bazen bir mabette bazen bir musiki ya da bir edebî yapıtta görebiliriz.
2. Niçin Birden Çok Din Vardır?
Yeryüzünde, farklı ırk ve dillere mensup pek çok ulus ve topluluk yaşamakta­dır. Bu toplulukların yaşam biçimleri, zevkleri, yeme ve içme alışkanlıkları, giyimleri, çevrele­riyle ilişkileri de farklı özellikler taşır. Böylesine farklı kültürel özellikler taşıyan toplu­lukların yüce bir varlığı algılayışlarının ve ona inanıp yönelişlerinin de farklı olması kaçınılmaz bir durumdur. Hinduizm gibi…
Yüce Allah, tarih boyunca Hz. Âdem'den Hz. Muhammed'e kadar pek çok peygamber göndermiştir. Bu peygamberler, insanları evrenin yaratıcısı olan Allah'ın varlı­ğına, birliğine inanmaya çağırmışlardır. Allah'ın güçlü bir yaratıcı olduğunu belirtmiş­lerdir. İnsanların, yaptıkları davranışlardan sorumlu olduklarını bildirmişlerdir. Herkesin inanıp yararlı işler yapmakla yükümlü olduğunu haber vermişlerdir. Peygamberlerin ortaya koyduğu ve hemen hemen her dinde var olan bu genel ilkeler, zaman içerisinde insanlar tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır. Her topluluk, bunları kendi kültürel özelliklerine uygun hâle getirmiştir. Böylece farklı dinler ortaya çıkmıştır. Hıristiyanlık, Musevilik (asıllarını kaybedenler) ve İslâm (aslını korur) gibi…
Yeryüzünde birden çok din olması kaçınılmaz bir durumdur. Hatta aynı dine mensup olan insanlar arasında bile farklı düşünce, inanış ve mezhepler yani yorum fark­lılığına dayalı oluşumlar görülebilmektedir. Bu, insan doğasından kaynaklanan bir du­rumdur. Çünkü her insanın zevkleri, düşünceleri, bir olgu ya da olaya ilişkin değerlen­dirmeleri ve yorumları kendine özgüdür.
Tarih boyunca, çeşitli toplumlarda zaman zaman kötülük ve haksızlıklar yay­gınlaşmış, ahlâkî ilkeler unutulmuştur. Böylesi olumsuzlukların yaşandığı bazı toplum­larda, toplum önderi olarak da niteleyebileceğimiz bilge kişiler ortaya çıkmıştır. Siddharta Gotama (Buda), Konfüçyüs bunlardandır. Bu kişiler, insanları haksızlıklardan kaçınmaya, ahlâkî ilkelere uymaya, insan onuruna yaraşır erdemli bir yaşam sürmeye çağırmışlardır. Onların bu çağrıları, zaman içerisinde sistemleştirilmiş ve bir din hâlini almıştır. Dünya üzerinde birden çok din olmasının nedenlerinden biri de budur.
3-GÜNÜMÜZDE YAŞAYAN BÜYÜK DİNLERİ TANIYALIM:
İlk insandan bu yana insanlığın gelişimi ile birlikte bir çok din ortaya çıkmıştır. Bunlardan bir kısmı varlığını koruyamamış, bir kısmı da zamanımıza kadar devam etmemiştir. Yahudilik, Hıristiyanlık, İslâmiyet, Hinduizm ve Budizm günümüzde yaşayan büyük dinlerdendir.
3.1. YAHUDİLİK:
Yahudilik vahye dayalı en eski dinlerden biridir. Yahudi sözcüğü Ya­hudi ırkına ve dinine mensup olma an­lamına gelmektedir. Yahudiler için İsrâiloğulları ve İbraniler de denilmektedir. Bunlar, Hz. Musa'ya bağlılıklarından dolayı Musevî olarak da adlandırılırlar.
Yahudiler, tarih sahnesine Mısır ve Filistin'de çıkmışlardır. Hz. İbrahim ve Hz. Musa Yahudilerin en önemli peygamberleridir. Yahudiler, Hz. Süleyman ve Hz. Davut dönemini en görkemli dönemleri olarak anarlar.
Yahudiler dinlerini başka insanlara kabul ettirmeye çalışmazlar.
YAHUDİLİĞİN TEMEL ÖZELLİKLERİ:
Sembolü: Menora denilen yedi kollu şamdan ve altıgen yıldızdır.
Yedi kollu Şamdan (Menora) Magen Dawid (Davut Mührü), Altıgen Yıldız
Tanrı anlayışı: Yahudi inancına göre Tanrı Yahve tek ve her şeyin yaratıcısıdır. Yahu­diler Tanrı Yahve'nin kendilerini her türlü zorluklara karşı koruyup yardım ettiğine inanırlar. Onun adı gereksiz yere ağza alınmaz. O her türlü benzetmeden uzaktır. Onunla ilgili herhangi bir suret (resim) yapılmaz.
Kutsal kitapları: 24 kitaptan oluşan Tanah-Torah (Ahdiatik)tır. Tevrat Tanah'ın ilk kitabıdır. Talmut ise kutsal kitapların yorumudur; Tanah'tan ayrıdır. Kutsal kitaplarının dili İbrânice’dir.
Peygamber inancı: Peygamberlere inanılır. Hz. İbrahim ve Hz. Musa en önemli peygamberlerdir.
Mabetleri: Sinagog (havra)'dur. Din adamları: Hahamdır. Kutsal günleri: Şabat/cumartesidir. Bu günde hiçbir iş yapılmaz.
İbadetleri: Günlük ve haftalık olmak üzere ikiye ayrılır. Günlük ibadet sabah, öğle ve akşam olmak üzere üç vakitte yerine getirilir. Yemek ve içmekle ilgili kurallar (koşer) titiz­likle takip edilir.
Bayramları: Yahudiler tarihte geçirdik­leri sıkıntılardan kurtuluşlarının yıl dönümlerin­de, Yahudi yılbaşlarında (Tişri: Eylül-Ekim) ve Tevrat'ın hatminden sonra bayram yaparlar. Ahiret inancı: Ahiret inancı vardır. Ölüler toprağa gömülür.
Mensupları: Günümüzde dünyada 15 milyon civarında Yahudi bulunmaktadır. Yahu­dilerin çoğu, İsrail'de bulunmaktadır. Yahudiler, Amerika Birleşik Devletleri'nde ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde yaşamaktadırlar.
ON EMİR:
1. "Seni Mısır diyarından, esirlik evinden çıkaran Allah benim. 2. Benden başka Tanrın olmayacak, varlıkların resimlerini yapmayacak ve onlara tapmayacaksın.
3. Allah'ın adını boş yere ağzına almayacaksın. 4. Cumartesi gününü daima hatırlayıp onu kutsal sayacaksın. Haftanın altı gününde çalışacak, yedincisinde dinleneceksin. Cumartesi günü, Tanrı'ya ayrılmış genel dinlenme günüdür. O gün ne sen ne oğlun ne kızın ne uşağın ne de hayvanların kı­sacası hiçbiriniz çalışmayacaksınız.
5. Anne ve babana hürmet edeceksin. 6. Öldürmeyeceksin. 7. Zina yapmayacaksın. 8.Çalmayacaksın. 9. Komşuna karşı yalan yere şahitlik yapmayacaksın.
10. Komşunun evine, barkına, karısına, hizmetçisine, öküzüne, eşeğine kısacası sana ait olmayan bir şeye göz dikmeyeceksin." (Tevrat-Çıkış XX:1-17: Tesniye, 5:6-21)
3-2. HRİSTİYANLIK:
Hıristiyanlık vahye dayalı dinlerdendir. Hz. İsa'nın getirdiği dine Hıristiyanlık denilmektedir.
Hıristiyan sözcüğü, “Hristos” sözcüğünden türemiştir. Hristos, Allah’tan gelen kurtarıcı demektir. Bu dinin taraftarları, Hz. İsâ’ya Hristos adını vermişlerdir. Daha sonraları Hıristos’a bağlı anlamına gelen “Hıristiyan” sözcüğü kullanılmıştır.
Hıristiyan sözcüğü İsâ’ya mensup olan anlamına gelmektedir. İslâm inancına göre Hz. İsa insanları iyilik ve güzelliklere yönlendirmek için Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. Günümüzde Hıristiyanların çoğunluğu İsa'yı Allah'ın oğlu ve Tanrı olarak kabul ederler.
Başlangıçta Hıristiyanlık zor koşullar altında varlığını sürdürmüştür. Ancak Hıristiyanlık Bizans İmparatorluğu’nun devlet dini oluşundan sonra (M. S. 313) daha kolay yayılmıştır.
Hıristiyanlığın en önemli ayinleri vaftiz ve evharistiya ayinleridir.
Vaftiz: Hıristiyanlığa girebilmek için kilisede din adamı tarafından çocuğu suya daldırarak ya da üzerine su serpilerek yapılan tören. Bu işlem Hıristiyanlarca kabul edilen aslî günahtan temizlenmek için yapılır.
Evharistiya: Hıristiyanların Hz. İsâ ile simgesel bütünleşmesine yarayan ekmek-şarap ayini.
Hıristiyanlıkta başlıca mezhepler şunlardır: * Katolik mezhebi * Ortodoks mezhebi * Protestanlık mezhebi
HRİSTİYANLIĞIN TEMEL ÖZELLİKLERİ:
Sembolü: Hz. İsa'nın çarmıha gerilmiş olduğunun simgesel resmi olan Haç.
Tanrı anlayışı: Baba-Oğul-Kutsal Ruh'tan oluşan üçlü birlik, yani teslis (Threnty) inancı şeklindedir.
Kutsal kitapları: Eski Ahit (Ahd-i Atik) ve Yeni Ahit'ten (Ahd-i cedit) oluşan Kitâb-ı Mukaddes'tir. Hristiyanlar için bu kitapların içinde İncilerin yeri çok daha önemlidir. İncil, müjde ve iyi haber anlamına gelir. Şuan Hristiyanların elinde 4 İncil vardır. Bunlar: Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’dır.
Peygamber inancı: Peygamber inancı vardır. Ancak Hristiyanlar Hz. İsa'yı bir peygamber olarak değil, Tanrı'nın oğlu ve dolayısıyla Tanrı olarak kabul ederler.
İbadet yerleri: Kilisedir. Din adamları: Papaz, piskopos, rahip, rahibe vb. Kutsal günleri: Pazardır. İbadetleri: Günlük ibadetler, pazar ayinleri ve diğer önemli günlerdeki ibadetler.
Bayramları: Yılbaşı olarak da bilinen Kristmas (Hz. İsa'nın doğumu) ve Paskalyadır.
Dine giriş: Hristiyanlık herkese açık bir dindir. Dine giriş, çoğunlukla kişinin kilisede vaftiz edilmesiyle gerçekleşir.
Ahiret inancı: Öldükten sonra dirilmeye, cennet ve cehenneme inanılır. Ölüler toprağa gömülür.
Mensupları: Dünyada en yaygın din Hristiyanlıktır. Hristiyanların çoğu Avrupa, Ame­rika, Asya ve Okyanusya kıta’larında yaşamaktadır.

İSLÂM:
İslâm sözcüğü teslim olmak, bo­yun eğmek ve kurtuluş yoluna girmek; esenliği, huzuru, güveni sağlamak anlam­larına gelir. Müslüman, İslâm’ı kabul et­miş kişi demektir. İslâm dini, Hz. Âdem'den beri gelen vahye dayalı ilâhî dinlerin bir devamı ve son halkasıdır.
Allah'ın varlığım, birliğini ve Hz. Muhammed'in peygamberliğini kabul eden herkes İslâm dinine girmiş olur.
İslâm’ın yorumunu farklı yapan mezhepleri vardır. Bunların bir kısmı inanç, bir kısmı ise ibadetlerle ilgilidir.
İSLÂM’IN TEMEL ÖZELLİKLERİ:
İlah anlayışı: Allah, tektir. O hiçbir şeye muhtaç değil, her şey ona muhtaçtır. Her­kesin yardım dileyeceği varlık odur. Allah do­ğurmamış ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey onun dengi değildir. Evrenin yaratıcısı ve sahibi odur. Yaşamı da ölümü de yaratan odur. O tektir, hiç­bir şeye benzemez.
Kutsal kitabı: Kur'an-ı Kerim'dir. Dili Arapça’dır.
Peygamber inancı: İslâm’da peygamberlere inanmak mümin olmanın bir gereğidir. Hz. Muhammed en son peygamberdir.
İbadet yeri: Mescid ve câmiidir. Ancak İslâm’da Cuma ve bayram namazları hariç, insanlar namazlarını her yerde kılabilirler.
Din adamı: İslâm’da din adamı sınıfı yoktur. Ancak, din hizmetlerini yürüten görevliler vardır. Camilerde cemaate namaz kıldıranlara ise İmam denir.
Kutsal ziyaret yeri: Kâbe’nin bulunduğu Mekke, Peygamberin hatıralarıyla dolu Medine kentlerine önem verilir.
İbadetleri: Namaz, oruç, zekât, hac ve benzeri günlük, haftalık, yıllık ibadetler de var­dır. Örneğin vakit namazları günlük, cuma namazı haftalık, bayram namazı yıllık ibadetlerden­dir.
Bayramları: Ramazan ve Kurban Bayramları olmak üzere iki bayramı vardır.
Ahir et inancı: Öldükten sonra dirilmeye ve ahirete inanma vardır. Ölüler toprağa gö­mülür.
Dine giriş: İslâm dini bütün insanlara açıktır. Müslüman olmanın bir ön koşulu yoktur.
Mensupları: İslâm dini en yaygın dinlerden biridir. Müslümanlar sırasıyla, en çok As­ya'da, Afrika'da, Avrupa'da ve Amerika'da bulunmaktadır.

1. HİNDUİZM
Hinduizm, Hindistan'da yaşa­yan insanların din ve inançlarına verilen addır. Hindu sözcüğü o bölgede bulunan İndus nehrinden gelmektedir. Hindular kendi dinleri için Sanatana Dharma (Ezelî-Ebedî Kanun) ifadesini kullanırlar.
* Hinduizmin en belirgin yönü, toplumu kastlara bölmesi ve insanları sınıflara ayırmasıdır:
1. Brahmanlar (rahipler, din adamları) 2. Kşatriya (hükümdar sülâlesi ve savaşçılar) 3. Vaisya (tüccar, esnaf, çiftçi) 4. Sudra (işçiler)
* Ayrıca kast sistemine dahil edilmeyen, kast dışı kabul edilen paryalar (dokunulmazlar) vardır.
* Kastlar arasındaki ilişkiler sınırlıdır. Ancak aynı kasttan insanlar birbirleriyle evlenebilir veya birlikte yemek yiyebilirler. Kastlar arasında geçiş söz konusu değildir. Kast seçilmez, aile­nin kastı çocuğun da kastıdır.
* Hinduizmde alçakgönüllülük, hoşgörü, cömertlik, dürüstlük, adaletli olma yapılması istenilen davranışlardır. Canlılara kıyma, yalan söyleme, hırsızlık yapma gibi kötü davranışlar ise yasaklanmıştır.
HİNDUİZMİN GENEL ÖZELLİKLERİ:
Sembolü: Om diye telâffuz edilen en kutsal sözcüktür.
Tanrı anlayışı: Hinduizmde Şiva, Vişnu ve Brahma en önemli tanrılar olarak kabul edilir. Bir Hindu bunlardan Şiva'yı veya Vişnu'yu benimser, diğerlerini de reddetmez. Çok tanrıcılık gibi gözükmesine karşın, bu dinde de tek tanrı inancı hissedilir. Tanrı birdir. Bil­geler onu çeşitli şekilde adlandırıyorlar." İfadesi bunu özetlemektedir.
Hinduizmde inekler uğurlu ve kutsal sayıldığı için saygı görürler.
Kutsal kitapları: Vedalar, Upanişadlar ve özellikle Bhagavat Gita (Bagavat Jita) en kutsal sayılan kitaplarındandır. Kitapların dili Sanskrit’çedir.
Peygamber inancı: Hinduizmde peygamber inancı yoktur. Ancak, Tanrı Vişnu'nun çe­şitli devirlerde Rama, Krişna gibi insan biçimine girerek insanlara yol gösterdiğine inanılır.
Din adamları: Brahman olarak adlandırılır. İbadet yerleri : Mandir. Her köyde bir Hindu mabedi vardır.
İbadet: Bir Hindu sabah erkenden kalkar, yıkanır, tanrısının adını anar, onun putuna yakarır, hediye sunar ve ilâhi okur. Yönünü doğuya döner, çevresine su serper. Öğle ve akşam da aynı işlemleri tekrarlar. Evlerde tanrıların putlarına ayrılmış bir köşe bulunur. Tanrının putu­na saygı gösterme, ona zaman zaman yiyecekler sunma, o putu güzel kokularla tütsüleme, çi­çeklerle süsleme bir ibadettir. Ayrıca onlara kurbanlar sunma gibi işler ibadet olarak görülür.
Hinduizmde ruhun başka bir veya birçok bedende yeniden dünyaya gelmesi diye bili­nen tenasüh (reenkarnasyon) inancı vardır. Ölen insanların bedenleri yakılır. Böylece ruh yeni bir bedende yeniden doğma olanağı bulmuş olur.
Mensuplarının sayısı: Dünyada 800 milyon civarında Hindu bulunduğu sanılmaktadır.
Hindular çoğunlukla Hindistan'da yaşamaktadır.

2. BUDİZM:
Budizm sözcüğü Buda'nın öğretisi veya dini anlamına gelmektedir. Buda sözcüğü ise "aydınlanmış" anlamında Siddhartha Goatama (Sitarda Gotama) için kullanılmış bir addır.
Budizm, M.Ö. VI. yüzyılda Hindistan'da Buda tarafından kurulmuş ve evrensel nitelik kazanmış yayılmacı bir dindir. Bu din Hindistan'da doğmasına karşın günümüzde inananları çoğunlukla Hindistan dışında bulunmaktadır. Budizm, Hint kültürünün hâkim olduğu bir çevrede doğmuş bir din olmasının etkisini hep üzerinde taşımıştır. Budizm’de de Hinduizm gibi ruh göçü anlayışı vardır.
Budizm’de de ruhun olgunlaşması için doğum-ölüm çemberinde gidip gelmesi gerekir. Tenasüh/yeniden doğma Hinduizmdeki gibi devam etmektedir. Budizm’de insanlar iki gruptur:
1. Rahipler grubu denilen evlenmeyen, sarı elbise giyerek ve başlarını tıraş ettirerek Budizm’e hizmet edenler (Sangha)
2. Budizm’i benimseyen diğer insanlar, yani halk
BUDİZMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ:
Sembolü: Sekiz dilimli tekerlek ve Buda heykelidir.
Tanrı anlayışı: Budizmde tanrı­nın varlığı veya yokluğu ile ilgili bir ifade kullanılmaz. Ancak bazı Budist mezheplerinde Buda, tanrı konumuna yükseltilmiş gözükmektedir.
İbadetler: Kutsal metinleri okumak, meditasyon (derin dü­şünce) ve belli zamanlarda oruç tutma.
Kutsal kitapları: Tripitaka (Üç Sepet) diye anılan üç kitaptır. Kitapların dili Pali dilidir.
Mabetleri: Stupa, pagoda ve vihara (manastır)dır.
Kutsal yerleri: Buda'nın Nepal'de doğduğu Lumbini Koruluğu, Bihar'da Bodhi Gaya denilen aydınlanma yeri ve ilk vaazını verdiği Benares yakınlarındaki Sarnath Geyik Parkı'dır.
Ahiret anlayışları: Budizmde de Hinduizmdeki gibi ruhun bir başka bedende yeniden dünyaya gelmesi anlayışı vardır. Bu dinde ebedî dinginlik diye tanımlanan Nirvana'ya erişmek en önemli amaçtır. Budizmde ölüler, reenkarnasyon inancı gereği genelde yakılmaktadır. Ölüle­ri yakmayıp toprağa gömmeyi tercih eden mez­hepler de vardır.
Dine giriş: Budizm, öğretilerini yaymaya çalışan bir dindir. Günümüzde özellikle batılı ül­kelerde barışçıl mesajlar taşıyan öğretileriyle dik­kat çektiği görülmektedir.
Mensupları: Yeryüzünde yaklaşık olarak 300-400 milyon civarında Budist yaşamaktadır. Bu din Güney ve Doğu Asya ülkelerinde yaygın­dır. Bazı batı ülkelerinde özellikle Zen Budizm’i ilgi görmüş ve yeni taraftarlar kazanmıştır.
BUDA
Buda Kshatriya (Kşatriya) kastına mensup bir prenstir. O, sarayda rahat bir hayat yaşa­maktadır. Ancak mutlu değildir. Ailesi onu mutlu olsun diye evlendirir ve bir de çocuğu olur.
O, bir gün sarayından çıkıp giderken yolda bir ihtiyar, ertesi gün bir hasta, üçüncü gün bir cenaze, dördüncü gün de dilenci bir keşiş görür. Bunlar onun yaşam üzerine derin düşünce­lere dalmasına neden olur.
Bir gün uşağına elbiselerini verip onun elbiselerini de kendisi alır. O, önce çileci bir yaşamı benimser; ancak daha sonra çilecilikle bir yere ulaşı­lamayacağını anlayıp orta yolu tercih eder. Buda, bir incir ağacının altında aydınlandığını hisseder ve ondan sonra vaazlar vermeye başlar.
Buda'nın en önemli amacı arzuları ortadan kaldır­mak ve dolayısıyla ulaşılamayan arzuların vereceği ıstırap­ları dindirmektir. Budizmde acıları dindirmek ve Nirvana'ya ulaşmak için aşağıdaki esasları uygulamak gere­kir: Buna sekiz dilimli yol denir.
* Doğru söz, doğru davranış (iş), doğru geçim (ya­şam), doğru düşünme, doğru murakabe (meditasyon), doğru anlayış, doğru düşünce, doğru niyet.
Ayrıca yapılmaması istenilen beş şey şunlardır:
1. Hiçbir canlıya kıymama 2. İçki içmeme 3. Zina etmeme 4. Yalan söylememe 5. Çalmama

4- REENKARNASYON (RUH GÖÇÜ):
Reenkarnasyon Fransızca kökenli bir sözcüktür. Öldükten sonra ruhun başka bir insan, hayvan veya bitkide yeniden doğarak varlığını sürdüreceği inancıdır. Bu inancı ifade etmek için tenasüh ve ruh göçü ifadeleri de kullanılmaktadır.
İnsanların, dünya yaşamının sonunda, bütün yaptıklarının karşılığını alması ve adaletin ortaya çıkması konusunda iki temel inanış bulunmaktadır:
1. İnsanın ölümüyle birlikte dünya yaşamının sona erdiği ve bu dünyada yaptığı iyi ve kötü işlerin karşılığını, kıyamet gününden sonra, öte dünya denilen ahirette alacağı inancı.
Yahudilik, Hristiyanlık, İslâmiyet ve Zerdüştlük (günümüzdeki Parsîlik) bu inancı kabul eder. Bu dört dinde tekrar bu dünyaya geri gelme düşüncesi yani reenkarnasyon inancı söz ko­nusu değildir. İnsan bu dünyada bir kere yaşar. İlâhî dinlere göre bu dünya geçicidir. Ahiret yaşamı ise sonsuzdur. İnsanlar bu dünyada yapmış olduklarının karşılığını, ceza veya ödül ola­rak öbür dünyada göreceklerdir.
2. İnsanın ya da başka bir canlının ölümü yani ruhun bedenden ayrılmasından sonra ey­lemlerine göre bulunduğu durumdan daha iyi bir hâle yükselmiş olarak, ya da aşağı bir durum­da, bir hayvan, bir böcek hatta bir bitki şeklinde yeni bir bedende dünyaya geleceği inancı.
Eski Mısır'da ve Eski Yunan kültüründe reenkarnasyon inancını benimseyenler olmuş­tur. Ancak günümüzde, bu konuyu dinin bir ilkesi olarak gören dinler Hint dinleridir.
Reenkarnasyon anlayışında, ruh bedenden tamamen bağımsız olarak varlığını devam ettirir. Bütün canlıların taşıdıkları ruhlar birbirinin benzeridir. Hinduizme göre ruh Tanrıdan kopmuş, dünya yaşamının kötülüklerine bulaşarak kirlenmiştir. Tekrar Tanrı ile buluşabilmesi ve onunla bütünleşebilmesi için arınması ve saflaşması gerekir. Böylece o ruh Tanrı’ya lâyık bir duruma gelmiş olacaktır.
Hint kültüründeki bu inanç, Hint toplumundaki kast sistemi ile ilişkilidir. Bu anlayış kast sisteminin yüzyıllarca ayakta kalmasını sağlamıştır. Geleceği garanti altına almak için in­sanlar bulundukları durumlarını değiştirmek istemezler.
İslam’a göre insan bir kere dünyaya gelir, yaşar ve ölür. İnsan öldükten sonra kıyamet gününe kadar bekler. Kıyametten sonra ahiret yaşamı için bütün insanlar hep birlikte diriltilirler. İnsan, dünya yaşamında yaptığı iyilik ve kötülüklerin karşılığını ahiret yaşamında görecektir. İslâm reenkarnasyon inancını onaylamaz.
"Nihayet onlardan birine ölüm gelince; 'Rabb'im! Beni geri çevir, belki yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim.' der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lâfıdır. Tekrar diriltilecekler! güne kadar arkalarında geri dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır." (23/Mü'minûn suresi, 99-100)
İslâm’da kimse kimsenin günahını yüklenemez. Oysa reenkarnasyon anlayışına göre kötü bir durumda yaratılmış bir varlık hiç tanımadığı bir varlığın, ne suç işlediğini bilmediği hâlde, cezasını çekmektedir. İslâm’da ise insan dünya yaşamı sırasında ne işlemiş ise onun far­kında olarak cezasını çekecektir.
Günümüzdeki ileri derecedeki teknik ve bilimsel gelişmelere karşın, ruh hakkındaki bil­gimiz oldukça sınırlıdır. Bu konu Kur'an-ı Kerim'de de belirtilmektedir: "Ya Muhammed! Sana ruhu sorarlar. De ki; ruh Rabb'imin emrindedir. Ve size, ruh ilminden ancak pek az şey verilmiştir." (17/İsrâ suresi, 85)
Reenkarnasyon anlayışında bir ruh farklı farklı ve çok sayıda bedene girerken, İslâm’da ruh ve beden tektir. Yani ruh ve beden bütünlüğü vardır.
5. NOEL VE YILBAŞI:
Noel; Hristiyanların, Hz. İsa'nın doğum yıl dönümü hatırasına kutladıkları dinî bir bayramdır. İlk Noel kutlamaları 336 yılında Roma'da başlamıştır.
Noel, 24 Aralık akşamı kilisede yapılan ayinle ve evlerde yapılan kutlamalarla başlar. 25 Aralık sabahı kilisede şenlikler yapılır. Bayramın ikinci günü olan 26 Aralıkta misafirler ağırlanır, ziyafetler verilir, hastahaneler ve kimsesiz çocuklar ziyaret edilerek sevindirilir, onlara armağan verilir. Noel'de evlerin ve kiliselerin çam ağacıyla süslenmesi âdet olmuştur.
Noel baba, kırmızı başlıklı paltosu ve kocaman beyaz sakalı ile temsil edilen bir kişidir. Onun Noel'de çocuklara çeşitli armağanlar dağıttığına inanılır.
Noel'in yılbaşı ile doğrudan bir ilgisi yoktur. Noel dinî bir bayramdır. Yılbaşını herhangi bir dinle ilişkilendirmek doğru değildir. Milâdî takvimi kullanan uluslar, 31 Aralık akşamı yeni yılın girişini sevinç ve neşe içinde kutlamaktadırlar. Yılbaşı kutlamaları ülkemizde de yaygın olarak yapılmaktadır.
NOEL BABA:
Noel Baba efsanesi Anadolu'da yaşamış Aziz Nikolas ile ilişkilendirilir. Aziz Nikolas M.S. 300 yıllarına doğru Akdeniz kıyısında Patara olarak bilinen Demre'de doğmuştur. Onun çocukluk ve gençlik dönemlerinin güzel olaylarla dolu olduğundan söz edilir. O, Myra'da baş­piskoposluk yapmıştır. 6 Aralık 343'te öldüğü ifade edilen Aziz Nikolas'ın anı­sına her yıl Hristiyanlar tarafından, 6 Aralıkta dinî törenler düzenlenir. Aziz Nikolas'ın ünü önce İtalya'da (9. yy.), sonra Almanya'da (10. yy.) ve diğer Avrupa ül­kelerinde yayılmıştır. Noel Baba halk arasında Hristiyanlığın en önemli kültür ögelerinden biri olarak ün kazanmıştır. Gereksinim sahiplerine ve çocuklara yar­dımcı olmayı seven Noel Baba'nın hedi­yelerini vermek için bacadan indiği ve ar­mağanları bıraktığı öyküsü yaygınlaş­mıştır.
Bugünkü Noel Baba imajı, Ku­zey Avrupa ülkelerinde, özellikle ilk kez Almanya'da ortaya çıkmış ve zaman içinde diğer ülkelere yayılmıştır.
6- MİSYONERLİK:
Misyon sözcüğü sözlükte görev, yetki, vekâlet ve bir kimseye bir işi yapması için verilen özel görev anlamına gelir. Ancak tarihî süreç içinde bu sözcük daha çok Hristiyanlığı yayma görevi için kullanılmıştır. Bu görevi yürü­ten kişiye misyoner; etkinliklerin tamamına ise misyonerlik denilmektedir.
Misyonerlik etkinlikleri örgütlü olarak öncelikle Hristiyanlıkla başlamıştır. Hristiyanlık, havarilerin dini yaymayı üstlenmesinden beri misyonerlik faaliyetlerini sürdürmüştür. Modern anlamda misyonerlik ise İngiltere'de 1646 yılında Hristiyanlığın yayılması için kurulan bir ce­miyetle başladı. 1662 yılında Vatikan'da Propaganda Bakanlığı kuruldu. Daha sonra diğer Av­rupa ülkelerinde misyoner yetiştirmek için okullar açıldı.
Misyonerler özel olarak yetiştirilmiş kişilerdir. Onlar özel program ve yöntemlerle gö­revlerini yerine getirirler. Misyonerler yetenekli gençler arasından seçilerek özel koşullara göre hazırlanmış kişilerdir.
7-BAŞKALARININ İNANÇLARINA SAYGI GÖSTERELİM:
Her insanın kendine özgü bir inancı vardır. İnsanların inanç olarak benimsedikleri değerler ise kendileri için kutsaldır. İnsanlar dinleri ve kutsal de­ğerleri konusunda duyarlıdırlar.
Bizim inançlarımız nasıl kutsal ve değerli ise başkalarının inançları da o ka­dar değerli ve önemlidir.
Bizler, inançlarımıza saygı gösterilmesini ve inançlarımızın gereği olan uygulamaları­mızı rahatça yapmak isteriz. Bu, bizim olduğu kadar başkalarının da hakkıdır.
İslâmiyet insanların inanç ve yaşayışlarıyla ilgili olarak hoşgörülü olunmasını istemek­tedir. Dinimiz hiç kimseye inanç konusunda baskı yapılmamasını ister. Dinimize göre inanıp inanmama veya herhangi bir dini seçme bireyin kendisine bırakılmıştır. Yüce Allah bu konuda şunları bildiriyor:
"Dinde hiçbir zorlama yoktur." (2/Bakara suresi, 256)
"Ey Muhammed, sen öğüt ver; çünkü sen sadece bir uyarıcısın. Sen onlara zor kullanacak değilsin." (88/Gâşiye suresi, 21-22)
"Ey Muhammed! Rabb'in dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi mutlaka ina­nırdı. O hâlde sen mi insanları inanmaya zorlayacaksın?" (l0/Yunus suresi, 99)
"Peygamberin görevi sadece tebliğ etmektir." (5/Mâide suresi, 99)
"De ki: 'Gerçek (bu Kur'an) Rabb'inizdendir.' Dileyen inansın, dileyen inkâr et­sin..." (l8/Kehf suresi, 29)
"Sizin dininiz size, benim dinim banadır." (109/Kâfırûn suresi, 6)
Peygamberimiz İslâm’ı kabul ettirmek için insanlara baskı yapmamıştır. Onun daveti iyilik ve güzellikle olmuştur.
Türklerin tarihte kurduğu devletlerde farklı din ve mezheplerden insanlar bir arada ya­şamıştır. Bu insanlara dinlerinden dolayı herhangi bir baskı uygulanmamıştır.
Yurdumuzda Osmanlı Devletinden beri farklı dinlere mensup azınlıklar ile bir uzlaşma ortamında yaşamaktayız. Diğer din ve inançlara sahip insanlar, ibadethanelerinde cemaat ön­derleri ile ibadetlerini yerine getirmektedirler. Lozan Antlaşması ile varlıkları kabul edilen ve kendi okullarında eğitim-öğretim gören bu (Rum, Ermeni, Musevî) azınlıklar dinlerini, örf ve âdetlerine uygun bir şekilde yaşamaktadırlar. Bu özelliği ile ülkemiz, küreselleşmenin özünü oluşturan uzlaşı ortamında "dinin çoğulculuğu"nu özümsemiş ve İslâm ülkeleri içerisinde baş­kalarının inançlarına saygı gösteren laik portresi ile modern ülke konumuna gelmiştir.Ülkemiz sahip bulunduğu bu kültürel zenginliği, dostluk ve uzlaşı anlayışını, din ve vicdan özgürlüğü alanındaki deneyimlerini diğer dünya ülkeleri ile de paylaşmaktadır.

A.KADİR KOÇHAN
CUMHURİYET İLKÖĞRETİM OKULU
Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretmeni

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.