30 Aralık 2009 Çarşamba

ASİMİLASYON, ASİMİLASYON NEDİR

Asimilasyon, latinccsimt'lus (benzer) kelime­sinden türetilmiş Fransızca ve İngilizce'de or­tak olan bir kelimedir. Sözlük anlamı bir şeyi değiştirerek kendine benzetme, yahut bir şe­yin değişerek başka bir şeye benzemesidir. Di­limize "özümleme" ve "Özümseme" diye çevril­mekte ise de, bu kelimelerin, sözcüğün latince asliyle ilişkisi yoktur. Fransızca ve İngilizce'de­ki kullanılışına göre asimilasyon iki farklı an­lam ifade eder:

1- Bir grup veya genellikle azınlıkta olan bir grubun kendi kültürlerinden farklı hakim bir kültür tarafından özümlenme­si ve kendisine benzetilmesi. Buna eskiden "temsil", günümüzde İse "özümsenme" den­mektedir.

2- Bir grup ve azınlığın başka bir kültür içinde kendini eritmesi ve ona benze­mesi. Bu anlamda Önceleri "temessül" bu gün ise "Özümseme "kelimeleri kullanılmıştır.

Asimilasyonun, biyoloji, fizyoloji, botanik, jeoloji, etnoloji, sosyoloji, psikoloji ve felsefe­de çok geniş bir kullanım alanı vardır. Biyoloji­deki anlamı kavramın anlaşılması bakımından oldukça açıktır. Bir organizmanın aldığı besi­ni organik hale getirerek kendine mal etmesi, özümsemesidir. Herhangi bir besinin organiz­ma içinde eriyerek onun organik yapısı ile bir­leşmesi ve ona benzemesine de Özümsenme denir. Etnolojideki anlamı da şudur: Hakim bir topluluğun, kendisinden farklı bir toplulu­ğu bünyesinde eritmesi ve kendine benzetme­si. Sosyolojide de, bir toplumun kültür bakımından kendisinden farklı bir toplum haline dönüşmesine "özümsenme"; bir rolümün kül­tür bakımdan kendisinden farklı bir toplumu kendi yapısına dönüştürmesine de "özümse­me" denir.

Bu üç bilim alanında kazandığı anlamlar dik­kate alınarak asimilasyonda iki temel hususun olduğu söylenebilir. Biri hakim bir toplum ve­ya kültür, diğeri ona benzemek isteyen veya benzetilmek istenen kişi yahut toplum. İnsan­lar veya toplumlar durup dururken bir başka toplum yahut kültüre benzemek istemez, onu kendisi için ideal bir toplum ve kültür olarak tanımaz. Bilindiği gibi, her toplum, bütün problcmlcrinikendi kültürel yapısına göre hal­letmeye çalışır. Öyle bir an gelir ki, kendi kül­türü problemlerini çözmek için yeterli olmaz. O takdirde yetişmiş, eğitim görmüş, kültürü­nü çok İyi bilen İnsanlar vasıtasıyla kendi kül­türünü yeniden yorumlamak, yahut başka kül­türlerden ihtiyaçlarını karşılayacak unsurlar alıp onu kendi kültür potası içinde eritmek (a-similc etmek) suretiyle problemlerine çare bulmak yoluna gidilir. Şayet bunlar mümkün olmazsa, her geçen gün çoğalan problemler karşısında bunalan toplumdaki unsurlar ken­di kültürlerinin artık işe yaramadığını, sosyal problemlerini çözmek için o dönemde hakim bir kültürü benimsemek gerektiğini düşüne­rek, yahut da hakim dış güçlerin baskısıyla -ki bu daha ziyade sömürge veya sömürgeleşme­ye elverişli ülkelerde olur- o hakim kültürü, kendi kültürüyle uyuşup uyuşmadığına bak­maksızın iktibas etmeye (almaya) çalışacaktır. Bilindiği gibi her kültürel unsurun gerisinde bir manevi yapı vardır. Kültürel unsurlar an­cak onlara dayanarak bir değer ifade eder, kendi kültürel bülünlüğü İçinde bir fonksiyon yerine getirir. Yani her kültürel unsur, teme­lindeki manevi yapı dikkate alınmadan iktibas edilirse, yeni kültür ortamında, ya yerli unsur­larla uyuşamadığından ya da ona gerçek fonk­siyonunu yerine getirme imkanı veren manevi cephesi benîmsenmediğinden toplum tarafın­dan kabul edilmeyebilir. Bunun farkında olan hakim küllür mensupları toplumdaki muhale­feti kırmak, reddedilmeyi önlemek, başka bir

yaklaşımla o toplumu hakim kültürün potası içinde eritmek amacıyla iki asimilasyon safha­sı takip ederler; 1- Alıştırma safhası. 2- Telkin safhası. Birinci safhada, yabana kültür unsur­ları, yerli kültürel değerler arasında farkettiril-meden takdim edilir. Örtük bir biçimde yerli kültürel değerler arasında farkettirilmeden takdim edilir. Örtük bir biçimde yerli kültürel değerlerin demode olduğu, zamanının ihtiyaç­larını karşılamadığı, yeni birşeyler aramak ge­rektiği anlatılır. Milli ve manevi değer ve şah-siyetleryeryerküçümsenir, hakir görülür, hak­larında uydurma hikayeler yayılır. Hedef, top­lumu onlardan soğutmak ve yabana kültüre hayranlık uyandırmaktır. Bu safhada eğitim kurumlarından ve kitle iletişim araçlarından azami ölçüde yararlanılır.

Alıştırma safhası başarıyla tamamlandıktan sonra telkin safhasına geçilir. Toplum artık kendi kültürünü beğenmemekte, onun sosyal problemlerine çare bulamayacağına inanmak­ta ve hakim kültürün bu işi yapabileceğine ka­naat getirerek ona karşı hayranlık duymakta­dır. Bu dönemde, milli-dini değerler ve kahra­manlar açıktan açığa kötülenir, çağdışı ilan edilir. Bir zamanlar Peygamberimize "çöl be­devisi", Kur'an'a "çöl kanunu" denmesi o dö­nemin açık belirtileriydi. Telkin safhasında muhalif unsurlar bertaraf edildiğinden, yerleş­tirilmek istenen hakim kültür karşısında her­hangi bir güç kalmaz. Yabancı kültür ve top­lum yapısı gelip yerleşir. Asimilasyon burada tamamlanmış olur. Tam asimilasyon toplulu­ğa yeni katılan üyelerin öncekilerden ayırdedi-lemeyecek bir hale gelmesiyle gerçekleşecek­tir.

İzzet ER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.