Bu son anlamda asabiyet, ilk defa Hz.Pey-gamber tarafından tarif edilmiştir. Kelime olarak başlangıçta, sadece arap kabilelerinin mensuplarını haklı-haksız her meselede başkalarına karşı himaye gayreti ve duygusu olarak anlaşılmakla birlikte, zaman içinde bir kimsenin, bir topluluğun taraftan, savunucusu olmak şeklinde daha geniş bir muhtevaya kavuşmuştur. Onun için, eskiden yer yer kavmiyetçilik, günümüzde de milliyetçilikle eşanlamlı olarak düşünülmüştür.
Tarihi açıdan bakıldığında, cahiliye dönemi araplarmda asabiyet duygusunun çok şiddetli olduğu görülür. Çölde yaşama şartlarının oldukça ağır olduğu, insan ilişkileri bakımından belirli bir düzenin bulunmadığı bir ortamda, İnsanların tek güvencesi, başkalarının, kendilerinden çekindiği akrabaları olabilirdi. Özellikle yağmanın, soygunun, durup dururken zuhur eden çatışmaların ve bunların uzantısı olan kan davalarının alabildiğine çoğaldığı düşünülürse, bunun önemi daha iyi anlaşılır. Böyle bir ortamda, insanlar için tabu bir bağ olan "akrabalık" bağına sığınmak, baba soyundan gelen akrabalar arasında oluşturulan bir tür örgütlenmeyle ve böyle bir örgütlenmenin verdiği güçle kendini diğer kimselere kabul ettirip güven içinde yaşamak; ayrıca aynı güce dayanarak kavga, döğüşve benzeri yollarla bazı ihtiyaçları daha kestirme usullerle sağlamak, dış saldırılara karşı aynı yolla daha iyi bir savunma yapmak kaçınılmazdı. Bu durum, ister istemez araplarda akraba İlişkilerinin ve
kendisinin de bir üyesi olduğu akraba topluluğunun Önemini fazlasiyle artırmış, aralarında asebe bağı olanların koyu bir asabiyet içine girmelerine yol açmıştır. Böylelikle her fert, haklı-haksız, zalim-mazlum aynını yapmaksızın bir söz üzerine asabesinin yanıbaşında vuruşmaya hazır bir halet-i ruhiye içinde olmuş, Cendeb b. Anbar'ın "zalim de olsa, mazlum da olsa, kardeşine yardım et," anlamındaki şiirinde olduğu gibi pek çok arap aşiri tarafından asabiyet duygusunu yaşatmaya teşvik edilmiştir.
Kelime olarak Kur'an'da yer almayan asabiyet, Hz.Peygamber'İn bazı hadislerinde geçer. Onlardan birinde, "bir kimsenin kavmine zulümde yardım etmesi" şeklinde tarif edilmiştir. Ancak insanları böyle bir yardımlaşmaya götüren asabiyet, "halkı bir asabiyet için toplanmaya çağıran, bir asabiyet için savaşan ve asabiyet uğrunda ölen bizden değildir" hadisiy-1c yasaklanmıştır. Ancak bazı hadislere dayanarak asabiyetin İslam'da bütünüyle yasaklanmadığını söylemek mümkündür. Zira, insanın kendi akrabalarını, kavmini ve milletini sevmesi tarzındaki asabiyet, tabiîdir. Lakın bu duygu, insanları başkalarına zulmetmeye sev-ketmemeli, kendi akrabasının, kabilesinin veya milletinin normal olmayan davranışlarını tabiî görmek gibi körükörüne bir asabiyete dönüşmemelidir.
Asabiyetin sosyal hadiselerle ilişkisini ilk defa ele alan sosyal bilimci İbn Haldun (1332-İ406)' dur. Mukaddime 'sinin ikinci bölümünde İbn haldim, asabiyet duygusunun genellikle nesebi saf veya çok az karışık bedeviler arasında yaşatıldiğından, şehirlerde, neseb-ler karıştığından ve bu nedenle asabiyet bilincinin şehirlerde azaldığından, hatta yok olduğundan bahseder. Ona göre, kuvvetli bir asabiyete sahip olmaları nedeniyle bedeviler, refah ve lüks içinde yaşayan şehirlilere göre daha gö-züpek ve savaşçıdırlar. Bir bedevi kabilesinin içinde çeşitli aileler vardır. Bunlar arasında en kuvvetli asabiyete sahip aileden biri, diğerlerine hakim olur. Zevk ve sefaya dalmadıkça, hakimiyetini daha da genişleterek büyük devletler kurabilir. Nitekim Araplar, Türkler gibi
bir çok millet bu şekilde devlet kurmuşlardır.
Ibıı Haldun'a göre, dinî davet, içinde bulunduğu toplumun asabiyetine dayanmadan ta-mamlanamaz, yaşama şansı bulamaz. Peygamberlerin başarıya ulaşmalarında bile asabiyetin büyük rolü vardır. Zira, klasik ve kapalı cemaat halindeki toplumlarda sosyal değişmelere karşı doğal bir muhalefet ve direniş olacağından, peygamber bunu kıracak kadar güçlü asabiyet sahibi bir kabileden değilse, şüphesiz zor durumda kalacak ve oldukça güçlük çekecektir. Nitekim Hz.Muhammed bir hadisinde, "Allah bir peygamberi ancak kavminin metin ve bahadır taifesinden gönderir" (Müsned, 11/533) buyurmuştur. Bu nedenle peygamberler en şerefli kabilelerin metin ve bahadır kişileri arasından çıkmıştır.
Asabiyetin amacının mülk (hakimiyet, iktidar) olduğunu söyleyen İbn Haldun, asabiyeti kötüleyen hadisleri şu şekilde telif eder: Resıı-lullah'a göre, dünya ve dünya işleri ahiret için bir binek ve araçtır. Araçtan mahrum olan amaca ulaşmaktan da mahrum olur. Resulul-lalı, İnsanın bir işi lerketmesini isterse, bu, o işin tamamen ihmal edilmesi veya kökünden sökülüp atılması, işin kaynağını teşkil eden potansiyel gücün büsbütün atıl hale getirilmesi demek değildir. Asıl maksat, o işi ve potansiyel güçleri doğru ve hak olan hedeflere yöneltmektir. Bu cümleden olarak Peygamberimiz gadabın (hiddetin) tamamen insan tabiatından kalkmasını İstememiştir. Zira, İnsanın tabiatında "gadap" kuvveti büsbütün kaybolacak olursa, insan cihat yapamaz, dolayısıyle "Hakk'a yardımcı olma" özelliği kaybolur. Çünkü cihad, gadap kuvvetinin varlığına bağlıdır. Allah'ın Rasulü sadece gadab'ın kötü maksatlar için kullanılmasını yasaklamış, Allah için olan gadabı teşvik etmiştir. Hadislerde asabiyetin kötülenmesi de böyledir. "Akra-balanıuzm ve evlatlannızın size bir faydası olmaz" (Mümtchine, 3) ayetinden maksat, asa-bİyelİn, cahîliye döneminde olduğu gibi, batil ve batılla ilgili davranışlar hakkında olması, bir kimsenin diğerine karşı kabilesiyle övünmesi ve asılsız yere hak iddia etmesidir. Bunlar savunulamaz. Ancak asabiyet, bir maslaha-
ta binaen ve Allah'ın emrini yerine getirmede olursa, arzu edilen bir şeydir. İbn Haldun'a göre, İslam, asabiyetin zararından çok faydasını görmüştür. Yukarıda yapılan açıklamalarını olduğu kadar bu fikrim de tarihi delillerle destekler. Fakat burada üzerinde durulması gereken esas nokta şu olmalıdır: Egemenlik ve bunun sağlayacağı yararlar için asabiyetin gerekliliğini vurgulayan İbn Haldun yalnızca gözlemlediği toplumsal olayları yorumlamakta ve asabiyetin (şehirlerde de olsa) her vesileyle nesep ve soy bağı ile ilişki içinde olduğunu vurgulamaktadır.
A.KURT Bk. Irkçılık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.